Bozulmayan Cesetler
Bozulmayan Cesetler
Elazığ'ın ilçesi Harput adeta türbeler diyarı bir
ilçe. Bu ilçede yaklaşık onbeş yatır ve türbe bulunmaktadır. Bu türbelerde
gömülü bulunanların isimleri genellikle "Baba" diye anılıyor.
Mansur Baba, Nair Baba, Arap Baba bunlardan sadece birkaçı.
Burada Arap Baba'nın cesetini anlatacağız
yaklaşık 300 yıllık ceset hiç bozulmadan, çürümeden duruyor.1964 yılında
Vakıflar Genel müdürlüğü Selçuklu döneminden kalma Arap Baba camiini onarmak
istiyor. Cami Selçuklu Sultanı Giyasettin Keyhusrev döneminde, Yusuf İbni
Arapşah adlı birisi tarafından yapılmış. Bu onarım çalışmaları sırasında ortaya
bozulmamış bir ceset çıkıyor. Bu ceset topraktan çıkarılarak caminin içindeki
türbeye yerleştiriliyor. Fakat bu kez kesinlikle gömülmüyor. Bir lahit üstüne
konuluyor. Kısa zamanda bu cesetle ilgili hikâye çevrede yayılıyor.
Cesedin bulunduğu türbe tipik Selçuklu türbeleri
gibi iki katlı. Caminin içinden geçilip türbeye giriliyor. Rivayete göre Arap
Baba burada bir sanduka içinde yatıyormuş. Fakat sonradan bu sanduka kaybolmuş.
Denilenlere göre ağaç veya çini olduğu sanılan bu sandukada Arap Baba'nın
kimliği yazılıymış.
Türbenin alt katına, kabir odasına küçük bir
kapıdan giriliyor. İşte Arap Baba'nın cesedi burada. Yaklaşık olarak 300 yıl
önce öldüğü sanılan bu kişinin, vücudu hemen hiç çürümemiş, yeni ölmüş gibi
taze ve normal görünümlü. Sanki bir ağacın altında yatmış uyuyor.
Uyuyor ama bu söz vücut için geçerli, çünkü Arap
babanın başı vücudundan ayrı.Baş bedenden kesilerek ayrılmış.Dikine
olarak,boynunun birkaç santim ötesine koyulmuş.Daha da ilginci ,başla boyun
arasında kan bile gözüküyor.
Eşine az rastlanacak bu olayın fotoğraflanmasına
izin verilmiyor. İnanışa göre bu görüntüyü fotoğraflamak çok büyük saygısızlık.
Buna rağmen ,içeriye fotoğraf makineleri ile birkaç kişi girmiş.Onlar da ya
fotoğraf çekememişler yada bir gücün etkisiyle fotoğraf çekmek akıllarına
gelmemiş.
Görüntü çok etkileyici karşıda yeni ölmüş gibi
duran bir insan vücudu var. Üstelik başı kesilerek öldürülmüş ve kanlar hala
duruyor.
Çarpılan işçi
1980 li yılların başında bu kez Tarsus’ta Küçük Minare
camiinde bir onarım yapılıyor. Bu camiinin geçmişi çok daha eski. 12.yy kadar
uzanıyor. Selahaddin Eyyubi’nin oğlu Melik Zahir tarafından yaptırılmış.
İşte olay bu onarım sırasında başlamış. Tarsus’ta Küçük Minare
camiinin imamı Abdurrezzak Öz olanları şöyle anlatıyor:
“Caminin inşaatı sırasında birçok mezar ve lahit bulmuştuk.
Ben işçilere bunlara özen ve saygı göstermesini bunun dini yönden bir görev olduğunu
söyledim. Ölüler rahatsız edilmemelidirler dedim.
Bir gün hem öğle yemeği için hem de dinlenmek için eve
gitmiştim. Daha yemeğe fırsat bulamadan pencereden bağıra çağıra insanların eve
doğru geldiklerini gördüm. Gelip kapıyı çaldılar. Merakla açıp ne olduğunu
sorduğumda gelenlerden biri: İşçilerden birinin merak ederek bir lahdin
kapağını açtığını ve o anda çarpıldığını söyledi. Çılgın gibi çırpınıyormuş.
Sakin olmalarını ve gidip bakmamızı söyledim.
Kurtarın beni
öldürecekler
Kalabalıkla beraber camiye doğru yola çıktık. Gerçekten de
işçinin durumu perişandı. Kendini yerden yere atıyor haykırıyor ne yaptığını
bilmez bir halde ve sürekli olarak “kurtarın beni öldürecekler, yok edecekler,
kurtarın ” diye bağırıp duruyordu. Bende
korkmuş ve heyecanlanmıştım. Kendimi toparlayarak yana kaymış lahit taşını itmek
için yaklaştım amacım açık lahdi kapamaktı. Bu arada kalabalık uzakta kalmış
korkudan yaklaşmıyordu.
İşte tam o anda gözüm lahdin içine ilişti. İçeride örtülü
bir vücut vardı. Ama ayakları dışarıdaydı. Tırnakları ve ayak tabanı sanki biraz
önce ölmüş gibi duruyordu. Kitabenin üzerindeki kayda göre 1120 yıl önce ölmüş
olan bu zatın vücudu aynen duruyordu. Hemen kapağı kapattım.
Sonra bir bardak su istedim. Bir iki ayet okuduktan sonra
suyu zorla işçiye içirdim. O anda adama sanki bir şey oldu. Sakinleşti uzun bir
uykudan uyanmış gibiydi. Hatta ilk olarak “Ne oldu hafızamı mı kaybettim” diye
sordu. Neden kapağı atığını sordum, sizi uyarmıştım dedim. Garip garip bakarak “Ben
açmadım hatta aklımdan dahi geçirmedim” demez mi?. Orada bulunanlar hepsi de
kendi açtığını söylemelerine rağmen kesinlikle bunu yaptığını kabul etmemiştir.
Yapılan inceleme sonucunda kabrin M.S.800 yıllarında yaşamış
olan din bilgini ve Abbasi Kadısı Kasım Ebu Übey ‘e ait olduğunu öğrendik.
Yorumlar
Yorum Gönder