Da Vinci Şifresi de neymiş !

Bursa’da Yeşil Cami’nin mihrabında altı asırdan bu yana duran ve kimselerin farketmediği bir şifre dünyaca ünlü “Da Vinci Şifresi”ne taş çıkaracak nitelikte…

Murat Bardakçı yazıyor....

Mihrabın üst tarafındaki ufak bir çini panonun üzerinde son derece güç olan ve İslam dünyasında çok az kullanılan ‘noktasız girift’ yazı ile Farsça bir beyit yazılı.

Beyitte ‘Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebáli onun boynunda kaldı’ deniyor. Láneti andıran bu ifadenin dünyanın en kıymetli çinileriyle kaplı bir mihraba neden nakşedildiğini ve işin gerisinde nelerin yattığını buyrun, çözebilirseniz siz çözün!

‘Da Vinci Şifresi’ isimli kitap, aylardan buyana Türkiye’de listebaşı. Kitapta bahsi geçen konular üzerinde bilgi yahut merak sahibi olanlar, şimdi asırlar öncesinden bugünlere uzanan bilinmezlerle dolu bir olaylar zincirinin üzerindeki esrar perdesi hakkında kafa yoruyorlar, hatta bazıları yeni teoriler bile ortaya atıyor.

Bizde entelektüellik şimdi artık yabancı kültüre áşina olmak ve yabancı memleketlerde çıkan yeni filmleri, yeni müzik albümlerini ve yeni yayınları takip etmek mánásına gelir oldu. Dolayısıyla ‘Da Vinci Şifresi’ni okumamak şimdi ayıp, hakkında fikir yürütmemek de eksiklik sayılıyor! Bundan on küsur sene önce ‘Gülün Adı’ fırtınasında yaşadığımız gibi...

Tarihimiz, edebiyatımız ve kültürümüz böylesine esrarlı hadiselerle, bilinmezlerle ve çözülmeyi bekleyen sıra sıra şifrelerle doludur. Artık unutmaya başladığımız o kültürdeki bazı sırlar ‘Da Vinci Şifresi’ni aratmayacak derecededir; ürkütücü kitábeleri sembollerle dolu şiirler takip eder, asırlar boyunca várolmuş gizli örgütlerin içinden çıkılması imkánsız gibi olan şifreli yazışmaları ve garip inanç silsileleri ardardadır.

İşte bu sırlardan biri, Türk çiniciliğinin ve zevkinin zirvelerinden olan altı asırlık bir binada, Bursa’daki Yeşil Cami’de taşa nakşedilmiş halde duruyor. Üstelik binanın gözlerden uzak bir yerinde değil, önünde her gün yüzlerce kişinin namaz kılarken hayranlıkla seyrettiği bir mekánda, mihrabın tam üzerinde!

Mihrabın esrarını yazmadan önce, caminin mimarı Hacı İvaz Paşa’yı tanımamız lázım:

HEM ASKER HEM MİMAR

1300’lü yılların ikinci yarısında Tokat’ta doğan ve meslek olarak hem askerliği hem mimarlığı seçen Hacı İvaz Paşa, Yıldırım Bayezid’in iktidar yıllarında farkedildi, yavaş yavaş yükseldi ve 1402’deki Ankara Savaşı’ndan sonra yaşanan Fetret Devri sırasındaki taht mücadelelerinde de tesirli oldu. Çelebi Mehmed’in tahta çıkabilmesi için en fazla çalışanlardan biriydi ve 1414’te Bursa’yı işgalden kurtarması üzerine önce vali, sonra da vezir yapıldı.

Hacı İvaz Paşa, tarihe devlet adamlığından ziyade mimarlığıyla, inşa ettiği yahut ettirdiği ve her biri bugün Türk mimarisinin en önemli eserlerinden sayılan camiden kervansaraya kadar binalar ile geçti. Çelebi Mehmed’in emriyle yapılan Bursa’daki Yeşil Cami de Paşa’nın eserlerindendi ve inşaat 1419’da tamamlandı.

Derken devir değişti, Çelebi Mehmed hayata veda etti, tahta oğlu İkinci Murad çıktı. Hacı İvaz Paşa yeni hükümdarın iktidarının ilk aylarında eski gücünü muhafaza etti ama veziriazam Çandarlı İbrahim Paşa ile durup dururken bir güç kavgasına tutuştu. İktidar mücadelesi İkinci Murad’ı evhama sevketti, babasının sadık Paşa’sından kendisine bir fenalık geleceğine inanmaya başladı ve evhamı korku halini alınca 1424’te Hacı İvaz Paşa’yı azletti, gözlerine mil çektirip Bursa’ya sürgüne gönderdi.

Paşa, Bursa’da ámá bir vaziyette dört sene yaşadı ve ölümü vebadan oldu. 1428 Ağustos’unda çıkan veba salgınında iki kardeşiyle beraber can verdi ve cenazesi Bursa’nın Pınarbaşı Kabristanı’na defnedildi.

Hacı İvaz Paşa, Yeşil Cami’nin herşeyiyle zarif olabilmesi için Türk ustalarla beraber yabancı sanatkárlar da kullanmış, İran’dan o devrin en önemli çinicilerini getirtmiş, caminin asırlardır hayranlıkla seyredilen çinileri İranlı, özellikle de Tebrizli ustaların elinden çıkmıştı.

Yeşil Cami’deki esrar, işte Hacı İvaz Paşa ile İranlı bu çini ustaları arasında düğümleniyor:

Caminin 10 metrelik nefis mihrabının sağ üst tarafındaki rengárenk çiniler arasına gizlenmiş olan ufak, mavi bir çinide normal yazı ile mihrabın Tebrizliler’in elinden çıktığını gösteren Farsça bir ibáre var: ‘Amel-i üstádán-ı Tebriz’, yani ‘Bu, Tebrizli ustaların eseridir’.

OKUNMASI ÇOK ZOR

Aynı mihrabın sol tarafında ve aynı hizada yeralan bir başka ufak çinide ise noktasız ve okunması son derece güç ‘girift’, yani karışık bir yazıyla yine Farsça ama bu defa gayet tehlikeli bir beyit yazılı: ‘Pendáşt sitemger in sitem bá men kerd / Der gerden-i o bemand u ber men begozeşt’. Türkçesiyle ‘Sitem eden, zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebáli onun boynunda kaldı’...

Zulümden bahseden bu ifadelerin padişah tarafından inşa ettirilmiş bir caminin mihrabında ne aradığını bugüne kadar kimseler farkedemedi!

Şimdi, öncelikle bir ihtimal üzerinde duralım ve zulüm sözüyle Hacı İvaz Paşa’nın gözlerin kör edilmesinin kastedildiğini ve ustaların Paşa’ya bağlılıklarından dolayı bu işi yaptıklarını düşünelim... Ama tarihler tutmuyor, zira Yeşil Cami 1419’da tamamlandığı sırada tahtta Çelebi Mehmed bulunuyor, Hacı İvaz Paşa, gücünün zirvesinde ve Paşa felákete uğradığı sırada caminin ibadete açılmasının üzerinden seneler geçmiş...

Dolayısıyla ortada bir başka mesele var ve işte, asırlardan buyana çözülmemiş olan bu meseleyle ilgili birkaç soru:

ÇÖZEBİLEN ÇÖZSÜN

Bursa’da 1400’lü yılların ilk çeyreğinde nasıl bir zulüm yaşanmıştı? Mısralarda bahsi geçen kötülüğü kim, kime karşı etmişti? Bu nasıl büyük bir zulümdü ki, bahsi dünyanın en güzel mihraplarından birinin çinileri arasına gizlenmiş ve bu sır asırlardan beri orada kalabilmişti? Mısraların çiniye İslam dünyasında çok nadir olarak kullanılan ‘girift’ yazı ile işlenmesinin sebebi neydi? Mihraba zamanın hükümdarının gazabına uğrama endişesini taşımadan böyle bir ifadeyi nakşedebilen Tebrizli ustalar bu cesareti nereden almışlardı?

Bu sorular uzar, gider...

Ben, Yeşil Cami’nin mihrabının üzerindeki yazının mevcudiyetini rahmetli Abdülbaki Hoca’dan (Gölpınarlı) dinlemiştim ve yakından görüp fotoğraflarını çekebilmem, işitmemden ancak çeyrek asır sonra, geçen hafta Bursa’ya gidişimde nasib oldu.

Artık yayınlaması benden, yorumlaması ise mihrap hakkında bugüne kadar sayfalar dolusu makaleler yazmalarına rağmen çinilerin üzerindeki beyti bir türlü farkedememiş olan sanat tarihi hocalarından!

Hürriyet [ Murat BARDAKÇI ] http://www.haber3.com/detayss.haber3?id=28749 alınmıştır


Yorumlar

Belgeseller

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hamza baba’nın türbesi

Emir Sultan

İnanılmaz casus Eli Cohen