Sirius'tan Dünya ya
Afrika da yaşayan Dogon kabilesinin gizemi... bu konu bazı batılı bilim adamlarını rahatsız etmeye devam ediyor. Çünkü onlar, gök bilimle ilgili bilgilerin ancak kendileri tarafından bilinebileceğini düşünüyorlar...
Dogonların düşünceleri çok açık. Onlar Sirius yıldız sisteminden gelen zeki yaratıkların geçmişte atalarını ziyaret ettiklerine inanıyorlar. Gökbilimle ilgili bilgi ve iddiaları da ayrı...
İki milyon kişilik
Dogon kabilesinin karmaşık bir mitolojisi var. Bu mitolojinin
temelinde yatan inanca göre, çok eskiden Nommo adlı hem karada,
hem suda yaşayabilen yaratıklar uygarlaştırma amacıyla dünyaya
geldiler.
Gökteki en parlak yıldız sistemi olan Sirius'tan geldiği söylenen Nommo'ya Dogon kabilesi saygı gösterir. Sirius'a bağlı iki görünmez yıldız olduğunu göstermek için kuma şekiller çizerler. Bunlardan biri küçük ve son derece yoğun olup dünyanın tüm kütlesinden daha ağırdır.
Öteki ise bundan dört kat daha hafiftir. Dendiğine göre çember benzeri bir yörüngesi vardır. Dogonlar işte bu ikinci yıldıza bağlı bir gezegenden Nommo' nun türediğine inanıyorlar.
İnsan bilimcilerin çoğu sayıları iki milyona varan Dogonları ilkel olarak tanımlarlar. Fakat ne Dogonlar, nede çevredeki diğer kabile üyeleri, gerçekte böyle damgalanmaya layık değiller. Yüzyıllar boyunca yaşam biçimlerinin çok az değişmiş olmasına rağmen bu böyledir.
Batı teknolojisine karşı ilgisiz oldukları bir gerçektir. Oysa yaşam felsefeleri ve dinleri hem zengin hem de karmaşıktır. Kendileri ile birlikte yaşayan ve yaşamlarının basitliğini kabullenmeyi öğrenen yabancılar, bu insanları mutlu azla yetinir ve doyumlu olarak tanımlıyorlar. Ayrıca yüzyıllardır değişmeyen temel değerleri olduğu da anlaşılıyor.
Sirius ‘ u biliyorlar
Bu konunun can alıcı noktası şurası. Dogonların çok şaşırtıcı bir iddiaları var. Kesin olduğunu söyledikleri inançlarına göre uzaydan gelen yaratıklar tarafından eğitilip uygarlaştırılmışlar. Bu uygarlıklar 8,7 ışık yılı uzaklıkta olan Sirius takımyıldızından geldiğini de belirtiyorlar.
Ayrıca bu iddialarını destekleyecek verilere de sahipler. Bu derece ilkel bir biçimde her şeyden uzak yaşayan bir kabile oldukları halde gökbilim alanında olağanüstü ayrıntılı bilgileri var.
Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu biliyorlar. Ayrıca Sirius un yanında çıplak gözle götürülemeyen küçük yoğun ve oldukça soluk bir yıldız daha olduğunu da biliyorlar.
Oysa 19.yüzyılın ortalarına kadar gökbilimcileri böyle bir bilgiye sahip değillerdi. Sirius diye adlandırılan bu yıldızın 1970 yılına kadar fotoğrafı bile çekilemedi.
Sirius Dogon mitolojisinin temel ilkesini oluşturuyor. En gizli törenlerinde bu yıldızı takdis ediyorlar. Kum üzerine çiziyorlar. Kutsal yapılarına resmediyorlar. Oyma ve battaniyelerdeki şekillerde de görülüyor.
Dogon kabilesinin akıl sır ermez özelliğinin keşfi çok eski değil. 1931 yılında Fransa’nın saygın iki insan bilimcisi, Marcel Griaule ve Germanie Dieterlen Dogonları geniş çapta incelemeye karar verdiler. Bunu izleyen 21 yıl boyunca, bu iki insan bilimci kesintisiz olarak Dogonlarla yaşadılar.
1946 Dogon ragipleri Griaule’ yi en kutsal gizemlerini paylaşmak üzere çağırdı. Griaule Dogonların hem kutsal hem de dinsel törenlerine katıldı. Bir batılı için kavrayabilmek konusunda ne kadar imkân varsa Griaule da, işte o oranda Dogonların olağanüstü karmaşık sembollerini öğrendi.
Bu sembollerin temellerinde Dogonların Nommo diye adlandırdıkları ve dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiklerine inandıkları yüzer-gezer bir yaratık yatıyordu. Dogonlar, Griaule’a kendi rahiplerine duydukları gibi sonsuz bir saygı duymaktadırlar. 1956 yılında öldüğünde Mali de yapılan cenaze törenine, son saygılarını sunmak üzere yarım milyona yakın insan katıldı.
Bu iki insan bilimcinin buluşları ilk defa 1950 yılında yayınlandı. Bu Journal de la Societe des Africa inistes adlı dergide “A.Sudanese sirius System” sudana özgü bir sirius sistemi başlığı altında yayınlanan bilimsel bir bildiriydi.
Griaule’nin ölümünden sonra Germaine dieterlen, Paris’te kaldı. Musee de l Homme daki Societe des Africainistes’in genel sekreterliğine atandı. Ortak çalışmalarını Le renard pale başlığı altında kalın bir cilt olarak yayınlandı. 1965 yılında Fransız ulusal Etnoloji enstitüsü tarafından yayınlana bu eser , dieterlern’ in yayınlamayı planladığı bir serinin ilkiydi.
Sirius’un yanındaki
Bu iki çalışma Dogon inancının temelinde gerçekten de astroloji ile birlikte çok doğru gökbilim bilgilerinin yattığını açıkça ortaya koyuyor. Bu inancın odak noktasında sirius yıldızı ve onun çevresinde döndüğüne inandıkları yıldız ve gezgenler bulunuyor.
Sirius un yanındaki yıldızı Dogonlar Po tolo diye adlandırıyorlar. Bu yıldızın dünyada bilinen tüm maddelerden farklı daha ağır bir maddeden yapılmış olduğuna ve Sirius’un çevresinde 50 yılda bir döndüğüne inanıyorlar.
Bilgileri doğru
Tüm bunlar doğrudur. 150 yıl önce batılı bilim adamları da Sirius’un çevresinde garp bir şeyler olduğunun farkına varmıştı. Bu yıldızın hareketlerinden bazı düzensizlikler saptadılar. Bu düzensizliklerin nedeni ancak yakınındaki bir yıldız olabilirdi.
Bu yıldızın yer çekim kuvveti Sirius2un hareketlerini etkilemekteydi. 1862 yılında Amerikalı Gökbilimci Alvan Graham Clark yeni bir teleskopu denerken bu yıldızı saptadı ve Sirius B adını verdi.
Beyaz Cüce Teorisi
Böyle küçük bir cisim, nasıl olup ta bu kadar fazla bir güç oluşturabiliyordu. Bunun matematiksel ve fiziksel açıklamasını yapmak gerekiyordu. Sirius’ un ilk gözleminden bu yana yaklaşık yarım yüzyıl geçti.
1920 yılında Sir Arthut Eddington bazı yıldızların beyaz cüceler olabilecekleri teorisini ortaya attı. Bunlar yaşamlarının sonuna yaklaşmış çok ağırlaşıp aşırı derecede yoğunlaşan yıldızlardı.
Bu açıklama Dogonların açıklaması ile aynıydı. Fakat Dogonlar Eddinton’ un bu teoriyi yayınladığı yıl olan 1928 ile Griaule ve Dieterler’ in geldiği yıl olan 1931 arasında geçen üç yıl içinde bu bilgiyi nasıl öğrenmiş olabilirlerdi.?
İki insan bilimci şaşkınlık içindeydiler. Bu insanların ellerinde hiçbir aygıtları olmadan gerçekte gözle görülemeyen yıldızların hareket ve niteliklerini nasıl bildikleri sorununu çözemiyorlardı.
Bu noktada yeni bir araştırmacı ortaya çıktı. Sanskrit dili ile doğu dünyası araştırmalarında uzman ve Avrupa’ da yaşayan Amerikalı bir bilim adamı Ropert Tepmle Dogon bilmecesini oluşturan iki soruda kendisini adeta büyülemişti.
Bunlardan birincisi Dogonların gökbilimden anladıklarının kanıtları inanılır gibi miydi. ? İkici soru ise öyleydi: Eğer birinci sorunun cevabı olumluysa bu bilgiyi nasıl edinmişlerdi.
Robert Temple yaptığı titiz çalışmalar sonunda şu kanıya vardı. Dogonlar sadece Sirius değil tüm güneş sistemi hakkında çok geniş bir bilgiye sahiptiler.
Ay yüzeyinin kuru olduğunu Satürn gezegeninin halkalarını çiziyor, Venüs gezegeninin hareketlerini, gezegenlerin güneş çevresinde döndüğünü biliyorlardı ve bunu dinsel mimarilerinde kaydetmişlerdi.
İlk kez Galile tarafından görülen jupiter2in dört önemli uydusu hakkında bilgileri vardı. Dünyanın ekseni çevresinde döndüğünü biliyorlardı. Sayısız yıldızın varlığını ayıca samanyolu galaksisinin sarmal yapıda olduğunu biliyorlardı.
Bu bilgilerin çoğu sembollerle anlatılmıştı. Bunlar dünya ile gökyüzü arasında olup bitenler hakkında ilişki kuruyordu.
Temple özellikle kum çizimlerini çok ilginç buluyordu. Yumurta şeklindeki elips belki de yaşamın yumurtasını simgeliyordu. Ya da benzer başka bir simgeleme Dogonlar onun gezegenin yörüngesi olduğunu iddia ediyorlar.
Bu gerçek 16.yy da Kepler taraşından ileri sürülmüştü. Fakat ilginç olan hiçbir eğitim görmemiş Afrika kabilesi bunu biliyordu. Ayrıca Sirius’ un bu yörünge içinde tam konumunu da biliyordu.
Nereden Öğrendiler
Dogonlar dünya ile ilgili olmayan bilgileri nereden öğrenmişti? Rahiplere göre göre cevabı kolay geçmiş denemde Sirius gezegeninden yaratıklar dünyaya gelmiş Bu bilgileri rahibelere öğretmişler onlarda yıllar boyu kuşaktan kuşağa bilgileri aktarmış. Bu yaratıkların adı Nommo idi. Onlar dünyanın yaratıcıları olduğu gibi insanoğlunun ataları ruhsal ilkelerin koruyucuları yağmuru yağdıran güçler ve suların mutlak sahipleriydiler.
Uzay gemisinin inişi
Temple Dogonların bir uzay gemisinin gelişini simgeleyen ve dönerek inişini tasvir eden çizimlerini de buldu. Geminin inişi çok doğru olarak anlatılıyordu. Geminin Dogon ülkesinin güney doğusuna indiği söyleniyordu. Dogonlar da oradan geldiklerini iddia ediyorlardı.
Dogonlar aynı zamanda geminin inerken çıkardığı sesi de tanımlıyorlardı. Nommo inerken dört bir yana Nommo diye sesler yayılmıştı. Bu ses Debo gölü yakınlarında küçük bir mağarada bulunan dört taş bloğa çocukların taş parçalarıyla belli bir uyuma göre vururken çıkardıkları sesin yankısını andırıyordu.
Büyük ihtimalle Dogonlar bunları anlatırken, gök gürültüsü gibi titreşimli bir sesi tanımlamak istiyordu.
Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz kaldırdığını da tasvir ediyorlar. Şöyle bir ifadeleri var. Darbenin sertliği yeri oymuş… ve gemi kalkmıştı. Tabii bütün bunları bugün hayatta olan rahipler görmüş değiller onlar bu bilgileri en yaşlı rahiplerden alıyorlar. En yaşlı olanlar da daha öncekilerden almışlar.
Tartışma açıldı
Robert Temple çıkardığı sonuçları ilk kez 1976 yılında “The Sirius Mystery” adlı kitabında yayınladı. Bu bilgiler çok ilginç bulundu. Uzaylıların dünyanın oluşumu sırasında dünyayı ziyaret ettiğine inananlar bu olaya büyük önem verdiler.
Bilim adamları ve tarihçilerde olaya ilgisiz kalmadılar. Geniş bir tartışma başladı. Erich von Daniken Dogon inançlarını kabullendi. Bu bilgileri eski astronotların varlığının kesin kanıtı saydı. Aralarında Carl Sagan ve Ian Ridpath’ın da bulunduğu bilimsel yazılar yazan kimseler ise durumun henüz kanıtlanmayacağını belirterek, Daniken’ e karşı çıktılar.
Templenin Cevabı
Aradan 10 yıl geçtikten sonra Temple ye şöyle bir soru soruldu. Bay Temple siz kendiniz inanıyor musunuz?
Cevap şöyleydi:
Evet inanıyorum. Kendi yaptığım araştırmalar beni inandırdı. Başlangıçta yalnızca araştırma yapıyordum. Kuşku duyuyordum. Tüm bunların gerçek olamayacağını ortaya koyacak kanıt arıyordum. Gittikçe birbirinin içine uyumlu şekilde yerleşen kanıtlar buldum. Şimdi yanıtım evetti yani evet inanıyorum…
Yorumlar
Yorum Gönder