Dans eden heykelcikler
Dans eden heykelcikler
1950 de Meksika’nın Acambara yöresinde araştırmalar yapan arkeolog –bilim
adamı Waldemar Julsrud pişmiş kil, taş ve kemikten yapılmış bir düzine kadar
heykelcik bulmuştu.
Çeşitli insan ve hayvan figürlerini simgeleyen bu eserler gerçeğe o kadar
uygun yapılmıştı ki insanın neredeyse onların canlı olduğuna inanası geliyordu.
Güneş batıp ta çadırına istirahata çekildiğinde Julsrud, masanın üzerinde
yan yana yerleştirdiği bu garip heykelcikleri inceliyordu.
İşte o anda hayret ve şaşkınlıktan aklını kaçıracak gibi oldu. Heykelcikler
kelimenin tam anlamıyla canlanmışlar, ellerini, kolların, kafalarını,
kuyruklarını oynatıyorlardı.
Bu ürkütücü manzaraya daha fazla dayanamayan Waldemar Julsrud, telaşla
yardımcılarını çağırdı. Az sonra küçük çadırı dolduran altı bilim adamının
gözleri önünde heykelcikler garip danslarını sergiliyorlardı. Bu inanılmaz olay
ilk güneş ışığı çadıra girene dek devam etti. Tüm gece boyunca uzuvlarını hareket
ettirerek konuşurmuşçasına çenelerini açıp kapayan heykelcikler hareketsizleştiler.
Ta ki, yerleştirildikleri kurşun sandık tam bir ay sonra Köln üniversitesi
araştırma bölümünde açılana kadar.
Aynı dansı orada da tekrarlayan heykelcikler yine güneş doğunca
hareketlerine son veriyorlardı…
Uzun bir süre bu garip olayı araştıran bilim adamları bir sonraki ay, aynı
gece dansları tekrarlanınca gerçeğe ulaşma fırsatını yakaladılar. Gece gökyüzünde prıl prıl bir ay vardı. .. Dolunay… Artık işin sırrını
çözmüşlerdi. Her ay tam dolunay gecesi heykelcikler canlanıyordu. Nedeni
bulmuşlardı ama bilim dünyasına bunu nasıl anlatacaklardı…
Onlarda işin
zorluğunu düşünerek susmayı tercih ettiler. Evet, bugün Köln Üniversitenin
gizli bir bölümünde dolunayda dans eden heykelcikler var. Ayın belirli bir
gecesinde canlanıp dans eden heykelcikler. Hemen her 6 ayda bir bilim heyeti
olayın niteliği hakkında araştırmalar yapıp, üniversite rektörlüğüne bir
bildiri sunar. Ancak nedendir bilinmez bu garip olay kamuoyuna duyurulmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder