Kayıtlar

Aralık, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dalgalar bir tatil köyünü böyle yuttu!

Resim
Dalgalar bir tatil köyünü böyle yuttu! Bu fotoğraflar geçtiğimiz Pazar sabahı Tayland'ın gözde tatil mekânı Puket'teki Chedi Tatil Köyü'nde çekildi. Görüntüler tsunaminin boyutlarını gözler önüne seriyor. En üstteki fotoğrafta tatil köyü personeli plajı ve tesisi yeni bir güne hazırlarken denizdeki ilk değişim fark ediliyor. Bu gelen, uzmanların "centilmen dalga" dedikleri, tsunami öncüsü. İkinci fotoğrafta ikinci ve asıl tsunami dalgasının plajı aşarak tesisin bahçesine doluşu, üçüncü fotoğrafta ise gelen üçüncü dalganın restoranı basışı görülüyor.  Son fotoğrafta, taşan denizin sel olup her şeyi nasıl yuttuğu açıkça görülüyor. Haber ve Görüntü: AFP http://H A B E R 3 - Türkiye'nin Haber Sitesi.htm Tsunami bir adayı ikiye bölüyor Tüm dünyayı etkileyen Güney Asya'daki felaketle ilgili yeni fotoğraflar gelmeye devam ediyor. Hindistan'da uydudan çekilen fotoğrafta tsunami bir adayı ikiye bölü

4 kıtanın ele geçmeyen yaratıkları

 1920 lerde Sovyetler Birliği Yakutlar bölgesinde köylüler üzüm topluyorlardı. Birden bağı içinden İnsan- hayvan karışımı bir yaratık gördüler. Onu yakalamak istediler. Fakat elerlinden kaçırdılar. Sonradan bu olay üzerine hazırlanan raporda köylülerden biri şöyle diyordu: “O da bizim gibi küçük üzümlerden topluyordu. Bunları iki eliyle ağzına tıkıyordu. Bizi görünce ayağa kalktı ve boyu tam olarak görüldü. Çok uzun ve inceydi. Ayakları çıplaktı. Üzerindeki deri sanki bir geyik derisiydi. Uzun kolları, fırça gibi taranmış saçları vardı. Yüzü aşağı yukarı bir insanınki kadardı. Gözlerinin üzerindeki küçük alnı öne doğru çıktı. Çenesi bir insanınkinden daha büyük ve genişti. Biraz uzun olması dışında insana çok benziyordu. Çok hızlı koşuyordu. Her üç adımda bir sıçrıyordu…” Başka yerlerde de benzer olayların görünmesi üzerine Sovyet yetkili makamları, bu yaratıklara Çuçuna adını taktılar. Çuçuna Rusçada kimsesiz demektir. Kulübenin kapısını açıp kaçan çuçuna İkinci dünya sav

Nişantaşı’ndaki binalarda gizli işaretler

 Gül ve Haç Örgütü’nün İstanbul'daki bazı binalarda gizli işaretleri var.. 30 Eylül 2010 / 13:17 16. Yüzyılda Katoliklerin baskısından bunalan Protestanlar yeraltına indi ve İstanbul’u merkez seçerek “Gül ve Haç” örgütünü kurdular. İstanbul’da birçok tarihi binanın cephesinin gizli bir yerinde Gül ve Haç işareti vardır. Bu, “Biz burada oturuyoruz” ya da “oturduk” anlamına geliyor.. Örneğin Teşvikiye'deki karşı karşıya iki büyük bina.. Arda Uskan, Takvim gazetesi için sordu, Aytunç Altındal yanıtladı: İstanbul'un en büyük gizemleri arasında ünlü gizli örgüt Gül ve Haç Kardeşliği de var. İstersen biraz bu konuya yelken açalım... Gül ve Haç'ın ortaya çıkması 16. Yüzyıla denk geliyor. Parecelsus adlı birinin öğretilerinden yola çıkılıyor. Simya ilminin en önemli isimlerinden biri bu adam. Bütün Avrupa'yı dolaşan bir gezgin. 1521 yılında İstanbul'a gelip uzun bir süre kalmış. Onun öğretileri Gül ve Haç'ın doğmasına yol açıyor. Yüzyıllardır olageldiğ

Kaçmak ya da kaçmamak işte bütün mesele

Dünyanın yaşayan en büyük fizikçisi sayılan Stephen Hawking, “Big Think” adlı web sitesine, “Bu dünyadan kaçmazsak, sonumuz pek hayırlı değil” mesajı verdi. Hawking’e göre, doğal kaynakları hızla tüketen insanoğlunun tek çaresi, ilk fırsatta uzaya yayılmak. DÜNYA son günlerde çeşitli felaketlerle boğuşurken, yaşayan en büyük fizikçi olarak kabul edilen Stephen Hawking, uzaya yayılmadığı takdirde insan neslinin yok olacağını söyledi. “Big Think” adlı web sitesine konuşan Hawking, şunları söyledi: ‘Genlerimiz saldırgan’ “Tarihimizde giderek artan şekilde tehlikeli bir döneme giriyoruz. 1963’teki Küba füze krizi gibi, yok olmamızın an meselesi olduğu zamanlar geçmişte oldu. Bu tür olaylar gelecekte daha sık olacak. Çünkü dünyanın sağladığı doğal kaynakları hızla tüketiyoruz. Genetik kodlarımız bencil ve saldırgan içgüdüleri taşıyor. Uzun vadede var olmak için tek şansımız uzaya yayılmak.” İyi de, nasıl? Bilim insanlarına göre, şu anki bilgi ve teknoloiyle, kimyasal yakıtlarla ç

Dünyanın en karanlık olayı !

 11 Eylül saldırılarının altında yatan gerçekler bir türlü gün yüzüne çıkmıyor.. 11/9'un "Dünyanın en karanlık olayı" olarak tarihe geçeceği kesin. Ve önümüzdeki on yıllarda da aydınlatılacağı konusunda hem Amerikan halkında hem de dünyanın diğer milletlerinde ciddi şüpheler var! Çünkü 11/9 üzerinden tam altı yıl geçmiş olmasına rağmen ikiz kulelerin iki uçağın kulelere çarpması ile mi yıkıldığı yoksa devrede başka planların mı olduğu konusunda ciddi şüpheler var. Her türlü şüpheye rağmen, 11 Eylül ikiz kulelere saldırı olayı dünyayı ve konsepti değiştirmiş durumda. Amerika bu saldırılardan sonra takındığı tavırla bütün dünyayı uluslararası terör paranoyasına soktu. Amerika Birleşik Devletleri her iki kulenin yıkılışını bahane ederek iki Müslüman ülkeyi işgal etti. Her kuleye karşılık bir ülke... Totalde bakıldığında oldukça kârlı bir alışveriş! Fakat ABD'nin işgal ettiği her iki ülke de yıllardır büyük kaos yıkım ve ölümlere oluyor. Sivillere işkenc

Çıldıran kasabanın sırrı

 Yaklaşık 60 yıl önce Fransa'da bir şehir ani bir isteri krizi ve halüsinasyonlarla sarsıldı. Beş kişinin ölümüne, birçok kişinin de ağır hastalanmasına yol açan bu olayın, yıllarca, halüsinasyonlara neden olan bir mantardan kaynaklandığı sanıldı. Şimdi ise ortaya başka bir görüş atıldı. 16 Ağustos 1951'de postacı Leon Armunier, Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit kentinde mektup dağıtırken aniden mide bulantısı ve halüsünasyonlara kapılmış. "Feciydi. Küçüldüğüm duygusuna kapıldım, alevler içinde, kollarıma yılanlar dolanmış gibiydi" diyor. Şu anda 86 yaşında olan Leon, bisikletinden düşmüş ve hastaneye götürülmüş. Orada ona deli gömleği giydirilmiş, ve yataklarına zincirlenmiş üç gençle aynı odada kalmış. Bazılarının pencereden atlamaya çalıştıklarını, çığlıklarını ve metal yatakların sesini unutamıyor. "Bir daha aynı şeyi yaşayacağıma, ölürüm daha iyi diyor". Postacı Leon'un hastaneye yatırılmasından sonraki günlerde de birçok kiş

Sirius'tan Dünya ya

Resim
Afrika da yaşayan Dogon kabilesinin gizemi... bu konu bazı batılı bilim adamlarını rahatsız etmeye devam ediyor. Çünkü onlar, gök bilimle ilgili bilgilerin ancak kendileri tarafından bilinebileceğini düşünüyorlar... Dogonların düşünceleri çok açık. Onlar Sirius yıldız sisteminden gelen zeki yaratıkların geçmişte atalarını ziyaret ettiklerine inanıyorlar. Gökbilimle ilgili bilgi ve iddiaları da ayrı... İki milyon kişilik Dogon kabilesinin karmaşık bir mitolojisi var. Bu mitolojinin temelinde yatan inanca göre, çok eskiden Nommo adlı hem karada, hem suda yaşayabilen yaratıklar uygarlaştırma amacıyla dünyaya geldiler. Gökteki en parlak yıldız sistemi olan Sirius'tan geldiği söylenen Nommo'ya Dogon kabilesi saygı gösterir. Sirius'a bağlı iki görünmez yıldız olduğunu göstermek için kuma şekiller çizerler. Bunlardan biri küçük ve son derece yoğun olup dünyanın tüm kütlesinden daha ağırdır. Öteki ise bundan dört kat daha hafiftir. Dendiğine göre çember benzeri bir

Da Vinci Şifresi de neymiş !

Bursa’da Yeşil Cami’nin mihrabında altı asırdan bu yana duran ve kimselerin farketmediği bir şifre dünyaca ünlü “Da Vinci Şifresi”ne taş çıkaracak nitelikte… Murat Bardakçı yazıyor.... Mihrabın üst tarafındaki ufak bir çini panonun üzerinde son derece güç olan ve İslam dünyasında çok az kullanılan ‘noktasız girift’ yazı ile Farsça bir beyit yazılı. Beyitte ‘Zulmeden kişi bu zulmü bana yaptığını sandı; bana yapılan zulüm geçip gitti ama vebáli onun boynunda kaldı’ deniyor. Láneti andıran bu ifadenin dünyanın en kıymetli çinileriyle kaplı bir mihraba neden nakşedildiğini ve işin gerisinde nelerin yattığını buyrun, çözebilirseniz siz çözün! ‘Da Vinci Şifresi’ isimli kitap, aylardan buyana Türkiye’de listebaşı. Kitapta bahsi geçen konular üzerinde bilgi yahut merak sahibi olanlar, şimdi asırlar öncesinden bugünlere uzanan bilinmezlerle dolu bir olaylar zincirinin üzerindeki esrar perdesi hakkında kafa yoruyorlar, hatta bazıları yeni teoriler bile ortaya atıyor. Bizde entelektüell

Belgeseller